Sonunda AirBaltic Türkiye uçuşlarına başlıyor ve hemen değerlendirelim diye araştırmalara başlıyoruz. Kısa bir araştırma ve organizasyondan sonra uçağımız Baltic Denizi’nin sağında bulunan Riga Körfezi’nin kıyısındaki Riga’ya iniyor.
Başkent Riga Baltic ülkelerinin en büyük şehri ve ülke nüfusunun yarısı Riga’da yaşıyor. Son yıllarda hem ucuz olması, hem yakın olması ve hem de hareketli gece hayatı sebebi ile Riga Avrupalı turistler için favori yerlerden birisi haline gelmiş, özellikle İngilizler tarafından istila edilmiş gibi ama Letonya’lılar bu durumdan hiç hoşnut değil, İngilizlerin seks turizmi için geldiklerini ve her gece sarhoş olup olay çıkarttıklarını söylüyorlar, İngiliz her yerde İngiliz işte…
Riga’da neredeyse herkes kendi dillerinin yanında Rusça da konuşuyor çünkü halkın yarısından fazlası Rus kökenli. İngilizce genç nüfus tarafından az da olsa anlaşılıyor, şehir gittikçe Avrupalılaşıyor ama diğer Avrupa şehirlerine göre hala biraz daha fakir, bakımsız ve güvenlik sıkıntısı olabilir. O yüzden cüzdan, pasaport ve diğer önemli eşyalarınıza sahip çıkın. Burada da her eski Rus ülkesinde olduğu gibi adaletsiz bir gelir dağılımı ve sosyal uçurum var, bir yanda son model lüks arabalarda gezen insanlar varken diğer yanda her köşe başında sizden sigara ve para isteyen dilenciler mevcut.
İlk gittiğimiz ve çok bilmediğimiz bir ülke olduğu için hiç risk almadan Hotel Riga’dan rezervasyon yaptırıyor ve otelimize yerleşiyoruz.
Şehri gezmeye “Old Town” denilen Eski Riga’dan başlamalısınız, zaten şehrin diğer kısımlarında gezecek veya görecek birşey yok. Araç trafiğine kapalı ve arnavut kaldırımlı sokaklar ile dolu Old Town’da ilk gözünüze çarpan meydandaki turistler, kafeler, adını bir çikolata üreticisinden alan ve “İyi Şanslar” anlamına gelen Laima Clock ve birbirinden güzel kızlar oluyor. Ancak Old Town meydanındaki bu güzel kızların bazılarının orada olma sebebi çok farklı. Meydanda gezerken bir anda size yanaşan ve “Hello, where are you from?” diye yarım yamalak ingilizcesi ile iletişim kurmaya çalışan dünya güzeli kızları görünce bir anda “Ulan harbiden yakışıklıyım sanırım” diyesiniz geliyor ama hemen sevinmeyin. Bu kızlar, turistler ile bir şekilde iletişim kurup onları daha önceden anlaştıkları barlara götürüyor ve siz daha “Ne içsem acaba?” derken hesap yüzlerce dolara çıkıyor, aman dikkat! Ziyaret edeceğiniz ülkeyi veya şehri önceden araştırıp internetteki yorumları okumanın faydalarını bir kez daha görüyoruz.
Old Town’da ufak tezgahlarda yün çoraplar, bereler, eldivenler, tabaklar, kupalar, Riga’ya özel olan ve “Letonya altını” da denilen “amber” den yapılmış biblolar, resim çerçeveleri ve diğer hediyelik eşyalar satılıyor, o yüzden sakın dükkanlardan hediyelik eşya almayın, sokakta çok daha ucuza alabiliyorsunuz ve her zaman için pazarlık yapma şansınız var. Ben yine koleksiyonum için amberden yapılmış bir arslan arıyorum ama ne yazık ki bulamadım.
Old Town’ın merkezindeki McDonald’s haricinde Starbucks benzeri ama sadece kahveden ziyade değişik çaylar, içecekler ve yerel yemekler sunan meşhur “Double Coffee” lerde vakit geçirebilir ve yemek yiyebilirsiniz, bedava Wi-Fi olması bir diğer avantajı. Bunun dışında benim en favori restoranım ise Letonya’da sadece birkaç yerde şubesi bulunan Lido. Bunlar arasında en güzeli ve büyüğü ise Riga’daki Lido Entertainment Center. Ahşap bir değirmeni andıran görünümü, üç katlı ahşap binada sunulan muhteşem ve ekonomik yemekleri, hemen dışarıdaki parkı ile hakikaten çok güzel bir yer. Et, tavuk, domuz, balık çeşitleri, Letonya’ya özel “Borscht” ve soğuk turp çorbası dışında birçok çorba çeşidi, salatalar ve tatlılardan oluşan çok fazla yemek seçeneği var.
Her Rus ülkesinde olduğu gibi Letonya’da da kadınların sayısı daha fazla ve kadınlar daha çok çalışıyor. Belediye otobüslerini bile kadınlar kullanıyor, şehrin her yeri güzellik salonları ile dolu ve Riga’da hakikaten çok güzel kadınlar var. Hatta eğer Mayıs ayı sonuna denk getirebilirseniz dünyanın tek “sarışın festivali” burada düzenleniyor
Gelelim gece hayatına. Buradaki en favori yer sanırım Radisson Blu Hotel’in 26. katında bulunan Skyline Bar. Akşam üzeri inanılmaz bir günbatımı manzarası var ve gece 11 den sonra cam kenarında yer bulmak imkansız. Özellikle Cuma ve Cumartesi geceleri tüm Riga sosyetesi ve zengin turistler burada vakit geçiriyor. Her ne kadar biraz pahalı gibi duruyor olsa da Letonya’da alkol çok ucuz, zaten bu yüzden her köşe başında bir ayyaş görmeniz mümkün. Letonya’nın iki meşhur birası var, Cesu ve Tervetes, bence çok güzel biralar, mutlaka deneyin. Bunun dışında Riga’nın meşhur siyah “Balsam” ını deneyebilirsiniz. Ot, meyve suları ve çiçeklerden yapılan geleneksel siyah bir likör ama ben içemedim.
Sky Line dışındaki diğer bir favori mekan olarak biraz daha pahalı gibi duran, 3 katı ve 6-7 müzik odası bulunan Club Essential’ı tavsiye ederim ama biraz temkinli ve dikkatli olmakta fayda var. Bunlar dışında şehirde çok fazla eğlence mekanı var ve çok çeşitli müzikleri dinlemeniz mümkün. Caz, blues, techno, klasik müzik, pop müzik vs her türlü müziğin yapıldığı eğlence mekanları, dans klüpleri, barlar şehrin her yerinde mevcut. Hatta alışveriş merkezlerinde bile gün ortasında konser veren orkestra ve korolara rastlamanız bile çok normal burada.
Gelelim Riga’da yapabileceğiniz diğer enteresan aktivitelere. Rus etkisinden dolayı olsa gerek Riga’da askeri silahları ve araçları kullanmak çok meşhur. İsterseniz AK-47, Winchester, Kalashnikov veya Glock ile atış talimi yapabilir, savaş jetleri ile uçuş yapabilir hatta tank kullanabilirsiniz. Bunlar dışında av tüfeği ile güvercin vurmak, husky köpekleri ile kayak yapmak, milli stadyumda futbol maçı organize etmek, tramwaylardan birini kapatıp parti vermek vs gibi çılgın aktiviteler de mevcut. Tabii bunları yapacak kadar vaktimiz olmadığı için bir başka Riga gezisinde yaparız diyerek ayrılıyoruz bu Baltic başkentinden…