Napan oraçta be Tamercik, eyimin deyilmin? diye başlardı Hülya ablanın kıprısçası
Bayi toplantıları, müşteri ziyaretleri ve tatil için birkaç kez ziyaret ettiğim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 1974’teki barış harekatıyla Rumların zulmünden kurtulmuş ancak o yıllardan bugüne pek te bir gelişme kaydedememiş bir ülke. Harekat sırasında dünyaya gelmiş çocuklar bile şu anda 30’lu yaşlarının sonlarına geliyor, harekatı hatırlamıyor, bir kısmı yurtdışında yaşamaya başlamış, kalan kısmında ise Rumlara özlem duyar bir şekilde yaşamaya devam ediyor gibi bir hava var.
Ada yüzlerce yıl Osmanlı yönetiminde kalıyor ama 1878’de idaresi İngiltere’ye bırakılıyor, 1914 yılına kadar binlerce Türk adadan göç etmeye zorlanıyor ve 1945’te İngiltere ve Yunanistan, adanın bağımsızlığını isteyince ortalık karışıyor. Yıllarca süren baskı, zulüm, tehdit ve katliamlardan sonra 1974 Temmuz’unda Türk askeri “Barış ve sükuneti sağlamak amacıyla” adaya çıkıyor ve 1983’te KKTC resmen kuruluyor. Mutlaka görülmesi gereken bir yer ama 3-5 günden fazlası sıkar diye düşünüyorum.
Ercan Havalimanı’ndan içeriye kimliğiniz ile girebiliyorsunuz, havalimanındaki Duty Free’de güzel parfüm kampanyaları oluyor, kontrol etmekte fayda var. Ülkede toplu taşıma yaygın değil, İstanbul’da 2 TL ye kıtalararası seyahat yapabilirken Kıbrıs’ta ulaşım ve taksiler çok pahalı. Trafik soldan akıyor ama bazı arabaların direksiyonu da solda, araba kiralarken veya trafikte ilerlerken dikkatli olunmalı. Trafikte herkes kurallara uyuyor, sürücüler hemen emniyet kemerlerini takıyor, korna çalmıyorlar, yayalara ve diğer araçlara çok saygılılar.
Kıbrıs’ta halk çok rahat, bizdeki gibi hırslı, stresli ve dinamik bir hayat yok, insanlar ya çalışmıyor veya çok az çalışıyorlar, dükkanlar sadece belirli saatlerde açık ve öğle tatilleri çok uzun. Özellikle yaz aylarında devlet kurumlarında mesai saat 11.00 gibi başlayıp 15.00 gibi insanlar yavaş yavaş evlerine gitmeye başlıyor.
KKTC deyince akla ilk gelen şeylerin başında kumarhaneler, hellim peyniri ve “Napan?” sorusu geliyor. Kumarhaneler o kadar çok ve yaygın ki, insanların kumar oynamasını engellemek neredeyse imkansız. Lisansı ve izni olan kumarhaneler dışında kumar oynayanları yakalayıp polis aracına koyduklarında bile bu insanların polis arabası içerisinde bile “önden ilk geçecek aracın plakası tek mi çift mi diye” kumar oynamaya devam ettikleri anlatılıyor. Kumarhaneler Kıbrıs’ın en büyük gelir kaynaklarından birisi, diğer gelir kaynakları ise sanırım turizm ve eğitim.
Bella Pais Manastırı – Kybele Restaurant
Eski Kıbrıs’tan geriye çok az şey kalmış ama henüz bozulmayan ve görmeye değer yerleşim alanlarından birisi Girne yakınlarındaki bir tepenin üzerine kurulmuş olan Bellapais köyü ve köye ismini veren manastırın yanındaki bahçede bulunan Kybele restoran. Gecenin geç saatlerine kadar açık olan restoranda sadece çay içmeye gelene de, bir kadeh şarap içene de, akşam yemeğine gelene de aynı şekilde saygı gösteriliyor ve düzgün servis yapılıyor. Restoranın yemyeşil bahçesinde bir yandan buz gibi bir beyaz şarap eşliğinde hellim peyniri ziyafeti çekerken, diğer taraftan tepeden Girne’yi seyretmek tarif edilemez, mutlaka ziyaret edin.
Girne Limanı…
Bence Bellapais’ten sonra Kıbrıs’ın en güzel ikinci yeri, barları, eğlence merkezleri, nezih ve hijyenik restoranlarıyla Kıbrıslı bir insana Kıbrıs sorununu konuşma isteği uyandırmayan, ender huzur veren yerlerden birisidir Girne Limanı. Kıbrıs gençliğinin şimdiki “görme görülme” yerinde kaleye ve denize bakarken yudumlanan buz gibi biranın keyfine diyecek yok.
Barbarlık müzesi
Tarih 4 Aralık 1963, Kıbrıslı Rumların Enosis amacını gerçekleştirmek için Birleşik Krallık idaresine karşı kurduğu EOKA’nın eylemcisi Markos Dragos’un heykeline bomba konuluyor. EOKA bombayı Türk’ler’in koyduğunu öne sürüyor, misilleme olarak hemen iki Türk’ü öldürüyorlar ve Türk’ler üzerinde müthiş bir soykırım başlıyor.
24 Aralık 1963 gecesi gözü dönmüş Rumlar Kıbrıs Türk Kuvvetleri alay doktoru Elazığ’lı Binbaşı Nihat İlhan’ın evine saldırıyor. Olay gecesi Nihat İlhan evinde değil ancak eşi Mürüvvet, çocukları Murat, Kutsi ve Hakan, evsahibi Feride Güdüm ve birkaç diğer Türk misafirle birlikte iken bir anda kurşun yağmuru başlıyor. Evdeki herkes banyoya ve yanındaki tuvalete sığınıyor. Gözü dönmüş Rumlar eve girerek heryere kurşun yağdırıyorlar ve evdeki herkesi oracıkta öldürüyorlar. Ev o günkü haliyle hala korunuyor, kan izleri hala duran duvarlardaki kurşun deliklerini saymak mümkün değil. Olayların durulmasından sonra ev 1 Ocak 1966 tarihinde müze olarak ziyarete açılıyor. Öldürülenlere ait eşyalar, Rumların yaptığı katliamlar ile ilgili fotoğraflar, yabancı basında çıkan haberler, duvarlardaki kan ve kurşun izleri izleyenleri yeniden o günlere götürüyor.
Yeşil hat
Yıl 1964, Birleşmiş Milletler Barış Kuvvetleri komutanı İngiliz General Peter Young, “Ulan şu Türk’leri kuzeye itsek, Rumları da güneye itsek, araya nifak soksak ne güzel olur” düşüncesiyle Kıbrıs haritasını açıp elindeki yeşil kalemle bir hat çizer. Rivayete göre masada başka renk kalem olmadığı için yeşil kalemle çizilmiş ve o yüzden ismi “Yeşil Hat” olarak kalmış. Hattın bugünkü sınırları ise 1974 yılındaki Kıbrıs Harekatı ile belirlenmiş.
Kıbrıs’a eğitime giden, tatile giden, kumar oynamaya giden herkes bu hattın içinde ne olduğunu görmeye gider. İçerisinde bitkiler ve yabancı hayvanlardan başka bir yaşamsal faaliyet olmayan yeşil hat, içinde hala harekat zamanında kullanımda olan birçok dükkan, ev, villa, okul vb binayı da barındırıyor.