Müşteri ziyareti için yapacağım Kazakistan gezisine 3 günlük izin ve 2 günlük haftasonunu da ekleyince yaklaşık bir hafta sürecek Kazakistan gezime başkent Almati’den başlıyorum. Yaklaşık beş saatlik uçuştan sonra uçağımız Almati’ye iniyor.
Kazakistan Türk vatandaşlarına vize istemiyor ve Türkleri seviyorlar ama havalimanında pasaporta damga vurdurmak için bile uzunca bir süre bekliyorum.
Kazakistan dünya üzerinde bulunan 7 bağımsız Türk devletinden biri. (Diğerleri ise Türkiye, KKTC, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan) Yüzölçümü olarak dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi ama nüfusu ancak 16 milyon kadar. Nüfusun çoğunluğu Kazak olmakla birlikte ciddi oranda Rus, Ukraynalı, Tatar, Özbek, Uygur gibi azınlıklar da mevcut. Başkenti Astana ama bizdeki Istanbul gibi, Kazakistan’da da Almati en büyük ve hareketli şehir.
Şehir içerisinde dolaşmanın en iyi yolu taksiler. Benzin o kadar ucuz ki her yere taksi ile gidebiliyorsunuz. Genel olarak kısa mesafeler 300 Tenge, uzun mesafeler 500 Tenge tutuyor. (1 USD yaklaşık 150 Tenge ediyor) Havalimanı taksilerinden birine binerek Almati Rixos otele gidiyor ve yerleşiyorum. Kazakistan’daki en ilginç şeylerden biri ülkedeki taksilerin çalışma sistemi. Yol üzerinde dururken elinizi kaldırıyorsunuz ve bir araç duruyor. Bu araç Mercedes te olabiliyor, Lada da; şöförü erkek te olabiliyor, bayan da. Şehri gezmek için dışarı çıkıyorum ve elimi kaldırdığımda bir araba duruyor, şöförü genç bir erkek ve arka koltukta da genç bir kız oturuyor, ben de pazarlık yapıp kızın yanına oturuyorum. Sonradan öğreniyorum ki o kız da taksinin müşterisi, yani herşey güven üzerine kurulmuş ülkede. Ülkedeki japon otomobiller sağdan direksiyonlu, diğerleri soldan ama trafik bizdeki gibi sağdan işliyor.
İki gün boyunca yaptığım müşteri ziyaretlerinden sonra nihayet şehri gezmeye başlıyorum. Önce geceliği 200 USD olan Rixos otelden, geceliği 50 USD olan Hotel Kazakhstan’a transfer oluyorum. ( Şirket ödeyince iyi oluyor ama cebinden her gece 200 USD ödemek te zor geliyor be..) Otellerde şehiriçi telefon görüşmeleri bile bedava ama internet paralı. Hemen otel görevlilerinin tavsiyelerini dinlleyerek 1500 Tenge veriyor ve yerel bir simcard alıyorum, bu bana 5 gün boyunca hem arama, hem de internet için fazlasıyla yetiyor.
Zheruik Restaurant…
Rixos Otel’in olduğu cadde üzerinde bulunan ve geleneksel Kazak yemeklerinin tadına bakabileceğiniz en güzel Kazak restoranlarından birisi Zheruik. Geleneksel motiflerle dekore edilmiş restoranın içerisinde size özel otantik masalar kuruluyor. Benim yine pisboğazlığım üzerimde ve her türlü yemeğin tadına bakmak istiyorum diyorum. Geleneksel Kazak mutfağı, yüzyıllarca süren göçebe yaşamıyla şekillenmiş, çok farklı ve zengin bir mutfak. Et ve süt türevleri gibi hayvansal ürünler ilk sırada yer alıyor. Tabii bu, zorlu bozkır yaşamının yarattığı ve dirençli olmayı kolaylaştıran bir gereklilik
Önce içerisinde sebzeler ve kocaman kemikli bir et olan bir çorba geliyor, her ne kadar görüntüsü pek hoş olmasa da lezzeti gayet iyi. Daha sonra geleneksel Kazak yemeği olan ve genel olarak elle yendiği için Beşparmak ismi verilen yemek geliyor. Sanki buharda bekletilmiş lavaşların üzerinde yağlı at etleri ve üzerine de soğan koyulmasından oluşan bir yemek. İlk kez at eti denedim ama nerede bu et, nerede bizim lokum gibi kuzu etimiz. Yemeğin yanında yine geleneksel bir salata geliyor. Kıvırcık, havuç, turp, kırmızı lahana vb sebzelerden oluşan bir salata ama öyle bir süslemişler ki sanki doğum günü pastası gibi servis ediliyor. Gelelim gecenin bombalarına.. Çocukluğumdan beri tarih kitaplarında okuduğum, eski Türklerin vazgeçilmez içeceği kısrak sütünden yapılan kımızı denemek istiyorum, adamlar yüzyıllardır içiyor, ne güzel birşey ki bu diye…. Kaşındım ya ben, yanında bir de deve sütünden yapılan Şubat sipariş ediyorum. Kımız bizim ayrana benziyor ilk bakışta ama fermante edildiği için ekşi bir tadı, garip bir kokusu ve yağlı bir dokusu var, sanki endoskopi öncesi midenizi temizlemek için içirilen yağlı iğrenç tadlı ilaca benziyor. Bir yudum alıp hemen yönümü şubata çeviriyorum ama onun da pek farkı yok, hatta şubatın içinde ufak siyah siyah parçacıklar da var. Bundan da bir yudum alıyorum ama yutmak bile zor geliyor, bir anda bir kutu kola sipariş etmek istiyorum ama saygısızlık etmemek için “Ayran yok mu?” diyorum yavaşça ve koyun sütünden yapılmış hakikaten nefis bir ayran geliyor. En azından hepsinin tadına baktım, o da bir deneyim ama….
Green Market (Zelyony Bazaar)…
İlk olarak şehir merkezinde yürümeye başlıyorum. Almati çok yeşil bir şehir, yollar geniş ve düzenli. Yerel pazarlar her zaman favorim olduğu için yolumun üzerindeki meşhur Green Market’e giriyorum. Burası çok geniş bir alana yayılmış bir belediye pazarı gibi. Pazarın bir bölümünde et, balık, süt, tereyağı gibi hayvansal ürünler, bir bölümünde taze kuruyemişler, bir kısmında turşu, bal vs gibi şarküteri ürünleri, diğer bir bölümünde ise inanılmaz güzellikte taze meyveler satılıyor. Türk olduğumu öğrenince çok iyi davranıyorlar, bir kısmı Türkçe anlıyor ve benimle sohbet etmeye çalışıyorlar, ikramlar bitmiyor, birkaç fotoğraf çekiyorum, çantamı taze kuruyemiş ve meyvalarla doldurup yoluma devam ediyorum.
Kok-Tobe…
Almati’yi en yüksek noktadan görmenin en iyi yolu Kok Tobe’ye çıkmak. Kaldığım otelin hemen yan tarafındaki Dostik Avenue’den teleferiğe binerek tepeye çıkabiliyorsunuz. Tepede bir iki tane restorant, yemyeşil bir park, ufak bir hayvanat bahçesi ve genel olrak çocuklar için düzenlenmiş panayır yerine benzeyen bir eğlence merkezi ve şehri tepeden görebileceğiniz ve fotoğraflayabileceğiniz bir gözlem noktası bulunuyor. Rahatlıkla birkaç saat geçirebileceğiniz ve günün yorgunluğunu atabileceğiniz huzurlu bir yer.
Panfilov Park…
Şehrin merkezinde bulunan ve adını 1941 yılında Nazi tanklarına karşı Moskova’nın hemen dışındaki bir köyde şehri savunmak için verdikleri savaşta şehit düşen Almati’den giden Panfilov Alayı’ndaki 28 askerden alan yemyeşil bir park burası. İçinde tarihi Voznesensky Ortodoks kilisesi de bulunan parkın en göz alıcı yeri ise şehit askerler anısına yapılmış ve askerlerin şehri savunmasını anlatan Sovyet stili devasa siyah heykel ve hemen önünde onların anısına yanan sonsuzluk ateşi. Bence görülmeye değer, tarihi anıları olan bir park.
Devlet Müzesi…
Kazakistan Devlet Müzesi şehrin merkezinde başkanlık sarayının yakınında yer alıyor ve ülkenin en eski ve büyük müzesi. Kazakistan’ın tarihi ve arkeolojik miraslarını, eski Kazak kültürünü ve yaşamını anlatan eserlerin bulunduğu müzede çok fazla salon var. Müzede bulunan 200 binden fazla eşya arasında uzaya ilk çıkan Kazak kozmonotların giysileri, eşyaları, olimpiyatlarda kazanılan ödüller, arkeolojik kazılarda keşfedilen tarihi buluntular ve eski köyleri, mezarları anlatan maketler bulunuyor.
President’s Park…
Şehrin güneyinde yer alan ve “Almaty-My First Love” müzik festivaline ev sahipliği yapan bu parkın içinde çok fazla birşey olmasa da parkın girişindeki çiçekler, fiskiyeler ve yüksek kolonlardan oluşan ve bir amfitiyatro havası verilmiş olan giriş kapısı görülmeye değer. 2011 yılının Kasım ayında Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in onuruna açılmış olan park herkesin ziyaretine açık.
Chimbulak Kayak Merkezi…
Chimbulak veya Kazakların deyişiyle Şimbulak Kayak Merkezi, deniz seviyesinden 2250m yükseklikte bulunuyor ve Orta Asya’nın sayılı kayak merkezlerinden birisi olarak biliniyor. Manzarası, havası, doğal güzelliği ile bence mutlaka ziyaret edilmeli. Teleferik ile belirli bir yüksekliğe kadar çıkıyorsunuz, orada Medeo Skating Ring adı verilen bir bölgede bulunan sosyal tesisleri ziyaret edebiliyorsunuz, buradan başka bir teleferik sistemi ile zirve noktasına çıkabiliyorsunuz. Teleferik sistemini 2003 yılında Türk mühendisleri inşa etmiş ve her sene yeni teleferik hatları ekleniyor.
Almati Lake…
Chimbulak Kayak Merkezi’nin hemen yanında bulunan ve 2500m yükseklikte yer alan Büyük Almati Gölü de mutlaka görülmesi gereken yerler arasında bence. Yazın bile karla kaplı zirveleri görebileceğiniz, göldeki inanılmaz manzaralara şahit olabileceğiniz, doğal kaynak sularından tadabileceğiniz ve çok güzel resimler çekebileceğiniz bir göl burası.
Gece Hayatı…
3-5 günlük Almati seyahatimde sadece 2 gece dışarı çıkabildiğim için ilk gece otelimin giriş katında bulunan Guns and Roses’a uğruyorum. Karanlık, loş bir pub, yemekleri güzel ama biraz pahalı, canlı müzik olması en önemli avantajı. Cuma ve Cumartesi geceleri çok kalabalık oluyor ve genellikle Kazak kadınlar ve yabancı erkeklerle doluyor. Aynı kulübün alt katında bulunan Barfly ise Hotel Kazakistan’a ait ama daha çok işadamlarının ve zenginlerin gittiği ve pavyonu andıran bir gece kulübü. Hemen yan tarafında ise çok lezzetli yemekleri ile Noodle Restaurant bulunuyor.